Araç takip sistemleri, işletmelerin verimliliğini artırırken aynı zamanda çalışanların özel hayatına dair soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Özellikle şoförler, sürekli izlenmenin getirdiği baskıdan ve özel hayatın ihlalinden endişe duyuyor. Peki, işverenin araç takibi hakkı ile şoförün mahremiyet hakkı arasında nasıl bir denge kurulabilir?
İşverenler, yakıt tasarrufu sağlamak, teslimat sürecini hızlandırmak, hırsızlık riskini azaltmak ve genel performansı değerlendirmek amacıyla araç takip sistemlerine yöneliyor. Bu sistemler; hız, konum, güzergâh, motor durumu gibi bilgileri anlık olarak sunarak yöneticilere büyük avantaj sağlıyor. Ancak bu avantajlar, şoförlerin sürekli gözetim altında hissetmesine yol açabiliyor.
Türk Anayasası ve KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu), herkesin özel hayatının gizliliğini güvence altına alır. Bu bağlamda işveren, bir çalışanı izlemek istiyorsa, açık rıza almalı ve takibin kapsamını net biçimde tanımlamalıdır. Şoför hangi bilgilerin izlendiğini, bu verilerin kimlerle ve ne amaçla paylaşılacağını bilmelidir.
İşverenler, araç takibini yalnızca iş saatleriyle sınırlı tutarak çalışanların özel hayatına müdahaleden kaçınabilir. Ayrıca, araçlara mesai dışı kullanım izni veriliyorsa, sistemde bu zaman diliminde takip durdurulabilir. Bazı firmalar, şoförün aracı iş dışında kullandığı durumlarda takip sistemini devre dışı bırakarak etik bir yaklaşım sergiler.
Yargıtay kararları, işverenin araç takibi yapabileceğini kabul eder; ancak bu takibin ölçülü, gerekli ve yasalara uygun biçimde gerçekleştirilmesini şart koşar. Mahkemeler, şoförün açık rızası alınmadan yapılan izlemeleri çoğu zaman hukuka aykırı sayar.
Araç takip sistemleri ile çalışan hakları arasında sağlıklı bir denge kurulabilir. Şeffaf iletişim, açık rıza ve sınırlı takip politikaları, hem işletmenin ihtiyaçlarını karşılar hem de şoförlerin mahremiyetine saygı gösterir. Teknolojiyi etik şekilde kullanan firmalar, çalışan bağlılığını da artırır.